Ahirete İmanın, İnsanın Psikolojik Ve Ruh Yapısına Etkisi
20.06.2024


AHİRETE İMANIN, İNSANIN PSİKOLOJİK VE RUH YAPISINA ETKİSİ

Burada önce, ahirete imanın ne demek olduğunu açıklamamız gerekiyor. Ahiret, bu dünyanın kaldırılmasından sonra kurulacak yeni mekândır. Her insanın belli bir ömrü olduğu gibi, dünyanın da belirli bir ömrünün olduğu, o ömrünü doldurduktan sonra, bu dünyanın yıkılarak ahiret âleminin yapılacağı belirtilir. Kur'an-ı Kerim'in ifadesine göre bu mekân iki kısımdan ibarettir.

Birisi, iyiliklerin, güzelliklerin bulunduğu Cennet, diğeri de, her türlü cezanın uygulandığı ızdırap ve sıkıntı yeri olan Cehennemdir. Her insan bu ikisine de namzettir. Hangisine gideceği, tamamen kendi tercih ve iradesine bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'de, bu Cennet ve Cehennem tasvirleri yapıldıktan sonra, hangi davranış ve fiillerin insanı Cennete, hangilerinin de Cehenneme götüreceği açıklanmıştır.

Burada açıklanması gereken önemli bir konu şudur:

Acaba insan öldükten sonra yeniden dirilebilecek midir?

Bu sorunun cevabı şöyle verilebilir:

İnsan dirilmeyecek. Diriltilecek. İnsan bu dünyaya gelişini nasıl kendisi başarmamışsa. Yani insan, kendi istek ve arzusu ile ve kendi iradesi ile bu dünyaya gelmemiş, bir Yaratıcı tarafından gönderilmişse, öldükten sonra diriltilme de böyle olacaktır. Kur'an-ı Kerim'in ifadesine göre, bu diriltilme hadisesi, göz açıp yumuncaya kadar bir zamanda oluverecektir.

Tıpkı, merkezden kumanda ile bir şehirdeki bütün lambalara bir anda elektrik verilebildiği gibi. Cenab-ı Hak da, bizi ahirette, yani Haşir sabahında bir anda diriltecektir. Nitekim, biz her birimiz bir asır önce bu dünyada mevcut değildik. Âlem-i gaybda, ruhlar âlemindeydik. Daha sonra anne karnına gönderildik. Oradan dünyaya bebek olarak geldik. Çocukluk ve gençlik devrelerini geçirdik. Bunların hiç birisi bizim iktidar ve arzumuzla gerçekleşmedi.

Her sonbahar bütün bitki ve hayvanlar için bir ölüm, ilkbahar bir haşir, yani diriliş olarak gözümüzün önünde cereyan ediyor. Kışın kurumuş, âdeta ölmüş bir insanın kemikleri gibi olan ağaç dalları, baharda yeniden hayat buluyor. Kemik şeklindeki bu dallardan yapraklar, çiçekler çıkıyor, meyveler teşekkül ediyor. Bir elma çekirdeğinden koca elma ağacını çıkaran, kurumuş dallardan yaprak ve meyveleri yaratan, yokluk âleminden bizi alıp bu dünyaya gönderen ve burada her türlü ihtiyacımızı gideren Cenab-ı Hak, öldükten sonra da bizi diriltmeye kadirdir.

Gelecekte insanın yaratılması konusunda hiç kimse şüphe içerisinde değildir. Yani, 5 sene sonra, 10 sene sonra, ya da dünyanın ömrü varsa 50 sene sonra insanın yaratılması konusunda hiç tereddüt yoktur. Nitekim çoğu kimselerden işitiriz. Gelecekteki evlat ve torunları için çalıştığını söyler. Hâlbuki ortada henüz ne evlat vardır ve ne de torun. Ama istikbalde, yani gelecekte bunların yaratılacağını, yokluk âleminden gönderileceğini düşünmektedir. Bu noktada hiç şüphesi yoktur. İşte ahiret, bu zamanın biraz daha ilerisidir. Hem ahirette yatılacak olanlar, daha önce yaratılmış olanlardır.

Bunu şöyle bir misalle de anlayabiliriz. Meselâ bizim hafızamızda bir beyit var. Bunu yazmadan önce o bir bakıma gayb alemindedir. O beyti yazdık. Diyelim ki,

“Hak şerleri hayr eyler,
Zannetme ki gayr eyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”

Şimdi bu beyit âlemi şahadete, yani dünya âlemine çıktı. Aynı zamanda yine bizim hafızamızda da mevcut. Bir müddet sonra sildik. Yani bu dünya âleminden gitti. Tıpkı bizim öldüğümüz gibi. Ama bizim hafızamızda duruyor. İstediğimiz zaman tekrar yazabiliriz. İşte biz bu dünya âleminden gitmekle yok olmuyoruz. Yine Cenab-ı Hakk'ın ilmindeyiz. İstediği zaman bizi yine yeniden yazacak, yani diriltecektir.

Ahirete inanmanın insanın psikolojik ve ruh yapısı üzerine çok büyük tesiri vardır. Çünkü ahiret inancı olan bir kimse, her yaptığı işin mutlaka hesabının olacağını, hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmadığı gibi, hiçbir kötülüğün de karşılıksız kalmayacağını göz önünde bulunduracaktır. Dolayısıyla her an vicdanî muhasebe ile karşı karşıya olacaktır. Yapacağı bir takım kötülükleri, kanundan gizlese bile, Cenab-ı Hak'tan gizleyemeyeceğini bilecek ve Cehennemi değil, Cenneti kazanmak için gayret sarf edecektir. O zaman, hem ailede huzur, hem de o tip ailelerden meydana gelen cemiyette huzur olacaktır.

Cemiyet hayatında insan her an imtihan içerisindedir. Herkes farklı şeylerle imtihan olmaktadır. Her gün insana binlerce günah hücum etmekte, insan bu hadiseler karşısındaki davranışlarında hep, ahiretteki mükâfat ve cezayı düşünerek davranış sergilemektedir. Sizler hapishanede olmanız itibariyle, dışarıdaki insanların maruz kaldığı pek çok günahtan uzaksınız. Dolayısıyla, zamanınızı lüzumsuz hülyalar yerine, faydalı kitap okuyarak değerlendirmelisiniz. Yapılan bir takım kötülüklerden pişman olarak Cenab-ı Hak'tan af dilemeliyiz. Böylece İnşaalllah ahiretimizi gül ve gülistan yapabiliriz.

Burada ölçümüz şu olmalıdır. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetimize razı olacağız ki rahat edelim. Her biriniz şöyle diyebilirsiniz.

“Cenab-ı Hak bir süre benim rızkımı burada tayin etmiş. Madem dünya fanidir. Geçicidir. Ömür durmuyor, gidiyor. Bu kısa ömürde ebedî hayatı kazanmak ve kaybetmek gibi büyük bir dava bizim başımıza açılmış. Ben burada ahiretime daha fazla sevap ve nur göndereceğim.”

deyip, buradaki zaman, okumak ve ibadetle değerlendirilmelidir. Özellikle iyi bir kitap çok kıymetli ve sadık bir arkadaştır.

Size faydalı olabilmek için Kur'an-ı Kerim'in bu asrın insanının anlayışına uygun bir tefsir olması sebebiyle, Bediüzzaman Said Nursi tarafından kaleme alınmış olan Risale-i Nur eserlerinden sizin kütüphanenize yeter miktarda bıraktık. Onlardan istifade edebilirsiniz. Peygamberimiz (asm) bir hadislerinde buyuruyorlar ki;

“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı ve hem de ahireti isteyen yine ilme sarılsın.”(1)

Netice itibariyle her şey ilme bağlı. Bizim toplum olarak en büyük zaafımız, okumamamızdır. Ne dünya için okuyoruz, ne de ahiret için. Sizlerin burada bulunuşunuzun büyük bir sebebi de yine bu cehaletin eseridir. İnsanımızın kitap okumamasının en büyük sebeplerinden birisi, eline aldığı kitabı, “Anlayamadım” deyip bırakmasıdır. İlim, sabır isteyen bir iştir. Hiç kimse bir okumakla veya dinlemekle âlim olmaz. Belli bir kültür sahibi olanların hayatlarını tetkik ettiğimiz zaman, sabırla okumaya devam etmekle o seviyeye geldiklerini görürüz.

Nasıl ki, bir aylık, ya da bir senelik yiyeceğimizi bir günde veya bir oturuşta yememiz mümkün değilse, ilim de bir okuyuşta elde edilmez. Yavaş yavaş elde edilir. Bir konuyu ilk okuyunca belki yüzde on anlayacağız. Aynı konuyu ikinci okuyuşta bu yüzde onun üzerine çıkacaktır. Böyle okumakta sebat edersek bir süre sonra belli bir kültür birikimimizin olduğunu göreceğiz.

(1) bk. Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. 1/99.

Prof. Dr. Adem TATLI


Fotoğraf Galerisi